KURTULUŞ SAVAŞIMIZDAN BİR KESİT
Balıkesir’in ilçelerinden Savaştepe’yi bilirsiniz. Hani Soma ve Kırkağaç’a giderken yol üstündedir. Eski adinin Kiresun olduğunu bilmiyordum(Giresun değil).Savaştepe adını boşuna mı almış, tabii ki değil. Belki benim dikkatimden kaçmıştı adı. Ne mücadelelerin geçtiğini, orada ne çetin bir savasın olduğunu Balıkesirli dostum, agabeyim Şinasi Balkan’ın beni ziyaretinde öğrendim. Kendisi Balıkesir’de emekli ve istiklal madalyalı bir aileye mensup.
Bu kösemdeki makalelerim hep mali ve mesleki yazılarımdan oluşmaktaydı. O kadar etkilendim ki, bu defa bu tür bir yazı ile okurlarımın karşısındayım. Elbette her ailede anlatacağıma benzer anılar, kahramanlık öyküleri dolu. Çünkü öyle bir milletin evlatlarıyız. Ama tekrarında yarar var. Yinelemek de yarar var. Bizi sevenlerin sevdiklerini söylemelerine ve sevgilerini yenilemelerine ve yinelemelerine ihtiyaç duyduğumuz gibi. Bunlarin tekrarı ile besleniyor, güç ve motivasyon buluyoruz.
Yunan askerleri İzmir’e ayak bastıktan sonra yer yer karşı koyuşlar ve çatışmalar oluyor. Ancak şimdiki adıyla Savaştepe’de ordudan ayrılmış bir binbaşı düşmanın gelişine sağlam bir direniş oluşturmak için düzenli bir ordu ya da birlik kurmak üzere gençleri ve eli silah tutanları toplayarak kısa bir askeri eğitimden geçiriyor. Binbaşı Kemal olduğunu öğreniyorum Şinasi Balkan’dan. Binbasi Kemal’e en önemli desteği verenlerden biri de gözü pek, gücü ve etkinliği ile tanınan Bulgurcu Mustafa Efe. Daha sonra Savaştepe’de bir sokağa kendi adıyla anılan Bulgurcu Mustafa Efe ismi veriliyor.
Savaştepe’ye bağlı köylerden Karapınar Köyü’nden Ferhat; ikisi kız, dördü erkek altı kardeşten en büyük olanı ve bu kahramanlık olayını aktaran Şinasi Balkan’ın amcası. Bulgurcu Mustafa Efe tarafından “Ferhat da gelsin, silahı veya neyi varsa beraberinde getirsin artik 18 yaşına erişti diyor. Ferhat Karapınar Köyü Muhtarı’nın oğlu. Savastepe’de sözünü ettiğim kısa eğitimden geçirildikten sonra düşman kuvvetleri ile o günkü adıyla Kiresun’da çok çetin çatışmalar ve çarpışmalar oluyor. Düşmana çok ağır kayıplar verdiriliyor. Tabi şehitlerimiz de var oldukça fazla. Sağ kalanları yeniden topluyor Binbaşı Kemal ”Dağılmayacaksınız, Anadolu’ya bir kısminizi göndereceğim… Ferhat! Sen de Anadolu’ya Mustafa Kemal’in emrine katılacaksın” der. Ferhat 18 yaşında bir çocuk, çocuk desen çocuk değil, yağız mı yağız bir Balıkesir Efesi.” O zaman müsaade edin komutanım; gidip ailemle helalleşip, vedalaşayım der ve köyüne gidip vedalaşır, helallik alır. “Oğlum vatana hizmete koş” deyip büyük bir gururla oğullarını yollarlar. Kardeşlerinin hepsi küçük ve ve onlar da bu gidisi hep hafızalarında saklarlar.
Düşman Karapınar Köyü’ne girdikten sonra muhtara her gün eziyet edip “Oğlun çete! Oğlun nerede bize onun yerini söyle! Buralarda dağda gizleniyor değil mi?” seklinde baskı yaparlar. Afyon tarafında kuvayi milliye ye katılan Ferhat, savaşta yaralanıp da Balıkesir’e dönen bir Teğmen aracılığıyla Balıkesir deki bir dükkâna mektup gönderir ve teğmene “Siz mektubu su dükkâna bırakın, oradan benim köylülerim gelip o mektubu alır ve aileme verirler” der. Mektupta tahmin edileceği üzere sağlık haberleri bulunmaktadır Ferhat’ın. Babası alıp sariginin kenarına koyar mektubu sevinçle. Yine düşman askerleri bir gün sıkıştırdıklarında babayı, küçük kardeşlerden biri “haberi çocuktan al” örneğindeki gibi, “Ağam (Ağabeyim) buralarda değil. O Mustafa Kemal’e katildi. Mektubu geldi. Hatta mektubu babamın sariginin kenarında. O sağmış. Bir gün gelecek ve hepinize hesabini soracakmış” der.
Bunun üzerine, Anadolu’da yasayan rumlardan da yanına alıp Türkçeyi bilen rumlara mektubu okutturan düşman askeri, ikna olarak Ferhat’ın yakin çevrede olmadığını anlayıp baskıyı biraz olsun bırakırlar. Ferhat daha sonra çok övgüyle bahsettiği komutan Ali Ihsan Paşa’nın komutasında da savaşıyor. Düşmanı İzmir’e kadar kovalıyorlar. İzmir’e girişte halk coşkulu, kimi su veriyor, kimi ekmek. Balikesir’li olup da Ferhat’ı tanıyan biri, ki İzmir’e Türk kuvvetlerinin girişini görmek ve kutlamalara katılmak için giden bir Balıkesirli olduğu söyleniyor. Ferhat’ı tanıyarak atinin önüne atlıyor ve ayaküstü çok kısa bir konuşmada “Aileme iyi ve sağ olduğumu söylersin” diyerek tozu dumana kâtip, önüne de düşmanı kâtip bildiğimiz zafere doğru koşuyor. Dört yıllık bir askerlik süresi Ferhat’ın ki. Uzun bir askerlik süresi değil mi? Hayır… O döneme göre çoğumuzun dedelerinde daha uzun askerlik süreleri ve anıları var. Ferhat’ın torunu su an öğrendiğim kadarıyla Kd. Albay Celil Balkan. Kendisi İzmir-Narlıdere İstihkâm Okulunda.
Daha sonra Ferhat’ın köyüne at üstünde görkemli bir dönüsü var ki, dinlemelisiniz anlatamam. Yasayanlar da yasamalısınız anlatılmaz diyecekti elbette. Köyün dışına ve sınırına yakin bir çeşme kenarında kardeşleri var Ferhat’ın. Atlı bir askerin heybetli ve gururlu dönüsünü “Agam geliyor… agam geliyor…”diye koşturan ve dört yas daha büyümüş kardeşlerin sevincini dinledim Şinasi Amca’dan. Kardeşlerini önce büyüdüğü için tanımakta güçlük çekip, sonra sarmaş dolaş olan o buluşma, ağlaşma. Benim kendi zihnimde bir görüntüsü var o buluşmanın. Kim bilir sizin zihninizde daha güzeli…
Ruhları şad olsun.
Kaynak: http://www.ekometre.com/get_article.asp?article_id=1425