ANADOLU’NUN TÜRKLEŞME ve İSLAMLAŞMASI SÜRECİNDE
KARAKEÇİLİ YÖRÜKLERİ
Yağmur Say
Karakeçili Yörükleri Malazgirt Savaşı (1071)’ndan önce, Ertuğrul Gazi’nin önderliğinde Orta Asya’nın Merv ve Mahan bölgelerinden Anadolu’ya girmişler, bir süre Iğdır ve çevresinde konakladıktan sonra güneye doğru akarak Ahlât, Şanlıurfa ve Suriye bölgesine geçmişlerdir. Aşiretin bir bölümü Urfa, Suruç, Siverek bölgesinde, bir kısmı da Ankara, Karacadağ ve Söğüt bölgesinde yerleşmişlerdir. Osmanlı Devleti kuruluş tarihinden itibaren, göçebe Türk boylarını, Anadolu'nun çeşitli yörelerinde yerleşik hayata geçirmek için değişik uygulamalara girişmiştir. XVI. Yüzyılın ilk çeyreğinde Anadolu'daki iskan hareketi hızlanmıştır. Eskişehir bölgesinde diğer üzerinde durulması gereken unsur da Özbekli Cemaatidir. Karakeçili Yörük Aşireti’ne bağlı Özbekli cemaati, Ortaasya’daki Özbekistan bölgesinden kopup geldiğinden ötürü bu ismi almış olması kuvvetle muhtemeldir. Özbekistan’dan Anadolu’ya gelen Özbekli cemaatı bir süre Karaman civarında kalarak yazın Akşehir’in Tekke Köyü yaylasına kadar gelmişlerdir. Kurtuluş Savaşı yıllarında, düşmanın takibine uğrayan, Hacı Bekir Bey’in çocukları ve torunları daha güvenli yerlere gitmişlerdir. Bunlardan Kerim Bey ve Emin Bey Karaman’a giderek,oradaki akrabalarının yanında bir süre kalmışlardır. Düşman çekilince tekrar Eskişehir’e dönmüşlerdir. Özbekli Cemaati, Eskişehir ve civarına XIX. Yüzyılın başlarında, aşiret beyi Hacı Kerim Bey döneminde gelir. Bir süre konar-göçer yaşarlar. Karaca Hacı Mehmet Bey zamanında Konnamış mevkiini yurt edinirler. Oğlu Hacı Bekir 1264/1848 yılında burada doğar.Bursa valisi Ahmet Vefik Paşa ile iyi ilişkiler kurar.Paşa tarafından taltif edilir.Yörük Aşiretlerinin yönetimi ve denetlenmesi işiyle görevlendirilir. Aşireti Konnamış’tan, Kuyucak’a getirir ve buraya yerleşir. Burada, Devletin kurduğu Balıkesir’deki yünlü dokuma işletmesine yün ve yapağı üretiminde görevlendirilirler. Hacı Bekir Bey, böylece devlet ile aşiret arasındaki yakınlığı arttıracaktır.Devlete ve orduya yün, iplik, aba vb. üretimi sağlama karşılığında vergi muafiyetine de kavuşurlar . XX. yüzyılın başlarında (M.1321), Karakeçili Yörük Aşiretinin serdarı Hacı Bekir Sıddık Bey’in yaptırdığı sayımda kendisine tabi ve iskan olan Karakeçili köylerinin hane ve nüfus sayılarını tespit ettiğini görüyoruz. Ancak bu tespitlerinde Manisa, Balıkesir’deki gibi yörükler sayım dışı bırakılmıştır. Ayrıca Eskişehir, Kütahya, Aydın, Afyon,Uşak, Bursa, Adapazarı, Kocaeli gibi illerdeki Karakeçili Yörükleri kısmen sayılmıştır. Konar-göçer olarak yaşayanlardan hiç söz edilmemiştir.Buna rağmen İç-Batı Anadolu’da XIX. yüzyılın sonlarında 100’den fazla köy, 2856 hane ve 14521 nüfus ile Karakeçililer’in Osmanlı Devleti’nin en büyük aşireti olduğu görülmektedir.
Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecinde diğer bölgelere oranla Eskişehir ve Seyitgazi’nin çok daha yoğun göçer yerleşimine sahne olduğu, bu nedenle de yine diğer bölgelere oranla köy sayısının da fazla olduğu gözlemlenmektedir. Ancak bu bölgelerdeki köylerin bir kısmı bazı sosyolojik nedenlerle ve Orta Asya’dan gelen yeni Türk göçlerinin tazyikiyle boşalmış köy halkının bir bölümü iç bölgelerde yeni köyler oluşturdukları gibi bir bölümü de şehirlere akmıştır. Bu gelişim süreci varolan köylerin veya yerleşim alanlarının yok edilmesine yönelik olmayıp, tamamen sosyal, ekonomik ve coğrafi nedenlerle gerçekleşmiş sosyolojik oluşumlardır. Bu cümleden olarak, bazı Hıristiyan köyleri varlıklarını XVIII.yüzyıl sonlarına kadar sürdürmüşlerdir. Örneğin Alpunuz (Sarayören) deki bir mezar taşı Grek harfleriyle Türkçe (Karamanlıca) kazınmıştır. Ayrıca Sakarya çevresinde bulunan Beyyayla, Alıncak, Çalkara, Karaağaç, Muratça ve benzeri köyler Ermeni köyleridir. Bunun yanında yine aynı bölgede bulunan Rum köylerinin varlığı da 1922 nüfus mübadelesine kadar sürmüştür. Hayvancılıkla uğraşan Yörükler vadilerin yüksek yamaçlarını ve dağlık bölgeleri seçmişlerdir Sakarya Nehri, Porsuk Çayı, geçtiği ovayı, taşkınlıkları ile bataklık haline getirmiştir. İskana tabi tutulan aşiret üyeleri bataklık ve sıcak olan ovaları tercih etmemişlerdir. Ova köylerinin bir kısmı XIX. yüzyılda kurulmuştur. 1856 Osmanlı –Rus savaşından sonra , Rusların Kafkasya’daki Müslüman halka uyguladıkları baskı ve kıyım, birçok aşireti yurtlarından sürmüş, bu bölgede yaşayan Türkmenler (Karabağlılar, Azeriler) , Çerkezler (Kabartaylar, Besleneyler, Kemirguveyler, Şapşığlar, Janeler, Nakutaçlar, Ubuhlar, Abzahlar, Bjedular, ve Mahoşlar), Abhazlar, Çeçenler, İnguşlar, Dağıstanlılar (Avar, Lezgiler. Gazi Kumuklar, Darginler), Osetler, Karaçaylar, Balkarlar, Nogaylar 1858-1878 yılları arasında Anadolu’ya göç ettirilmişlerdir . Eskişehir bölgesine gelenler şehir merkezine ve mevcut köylere yerleşmişler. Önemli bir kısmı da yeni köyler oluşturmuşlardır. İskana tabi olan bu toplulukların gelişen süreç içerisinde köylerden şehirlere göçtüklerini, köylerin nüfusları azaldığını, bazı köylerin ise tamamen boşaldığını tespit edebiliyoruz. Günümüzde Karakeçili Yörük köylerindeki nüfus dağılımına baktığımızda bazı köylerin tamamen yok olduğu, bazılarının diğer köylerle birleştiği ve bazı köylerin de yeni kurulduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanında köylerde belli bir nüfus artışının olmasıyla birlikte büyük çaptaki dağınıklık göze çarpmaktadır.Karakeçili Yörük Aşiretinin Serdarı Hacı Bekir Sıddık Bey ; Eskişehir yöresinde Özbekli Aşiretinin ilk konakladığı yeri olan,Kuyucak’ın 8 km. doğusundaki Konnamış’ta 1264/1848 yılında doğar. Babası tarafından iyi bir yönetici olarak yetiştirilir. Babasından sonra aşiret beyi olarak devrin padişahı Sultan Abdülhamid tarafından takdir edilir. Üç defa “liyakat nişanı”ile taltif edilir. Hacı Bekir Bey, çevredeki bütün Karakeçili Yörüklerini teşkilatlandırır. Karakeçili Süvari Alayını kurar.
Kuyucak Köyü, Eskişehir’e 32 km, Seyitgazi’ye 20 km, uzaklıkta olup,50 hanelik,200 kişinin oturduğu bir köydür. Karakeçili Aşiretinin ünlü serdarı Hacı Bekir Sıddık Bey,köye H.1319/1900 yılında bir okul, bir camii yaptırmıştır. Sonra yollar,ahşap saraylar,misafirhaneler yaptırarak köyü imar etmiştir. Çevrede bulunan antik malzemeler, buranın arkaik devirden itibaren sürekli kullanıldığını gösterir.XVI. yüzyıla ait belgelerde Murad oğlu Ali’nin yeri olduğunu görüyoruz.Simon de Saint Quentin 10.000 iyi cins atların yetiştirildiğini yazar. Ünlü Arap gezgini Şahabettin el-Ömer(Ö.1348),en değerli atların Eskişehir-Kütahya arasındaki çiftliklerde yetiştirildiğini yazar. Bu çiftliklerden Kuyucak civarında da vardır
Yörükler ve Manavlar"
Osmanlı zamanında sosyal hayatta halk yerleşik ve göçebe olarak ikiye ayrılmıştır.Göçebeliği bırakmayan yörükler yerleşik hayata geçen halka "Manav" adını vermiştir.Bu isim yerleşiklere ekip,biçmelerine ve
zaman zaman yörüklere sebze, meyve satmalarına izafeten verilmiştir.Manavlar bütün Batı Anadolu'nun
ilk yerli Türkleridir.Aslında "yörük" , "manav"
arasında hiçbir soy ve kültür farkı yoktur.Sadece yaşantı farkı olmuştur.Yörükler atalarının binlerce
yıllık göçebe yaşam geleneğini bırakmak istememişlerdir.Bırakıp manavlığa geçen Türklere de kızmış,"ata kültürüne
bağlı olmamak"la suçlamışlardır.
1862 yılında çıkan son yerleşim kanunu ise yörüklerin,binlerce yıllık yaşam biçiminin sonu olmuştur.Bütün yörük aşiretleri yerleşik hayata
geçmek zorunda kalmış,ekonomik ve sosyal yönden büyük sıkıntılar yaşamıştır.Bu yerleşim kanunu yörük
ile manav arasındaki yaşamsal farkı da ortadan kaldırmıştır.Bu son kanun ile yerleşen yörüklere ise "manav" denmemiş,yörüklüğü bırakmalarına rağmen adları yörük kalmıştır.